20170106

ergenliğimin son demlerinde yazmaya başladığım bu bloga tam dört sene sonra aynı günlerde dönüp baktığımda yaşadığım ergenlikten utanmadığımı farkettim. bugün dönüp baktığımda o günlerde ne kadar üzülmüş olursam olayım, her şeye, herkese şimdi dönüp baktığımda gülüyor ya da "üzüldüm ama bana çok şey kattı" diyorum. tabii ki ben de herkes gibi hayali nobel ödülümü alırken "yanımda olan, olmayan; beni sevindiren ve üzen herkese teşekkür ederim, siz olmasanız ben olamazdım." diyorum. farklı bir durum yok. herkes gibi alelade bir hayat yaşıyorum. okulumu uzatıyorum, gelecek kaygısı taşıyorum, aslında başkalarını hiç de heyecanlandırmayacak şeylere heyecanlanıp abartarak ve saatlerce onlardan bahsediyorum, ağlıyorum, gülüyorum, yiyorum, içiyorum, sıçıyorum. tıpkı herkesin düşünceleri ve hayatı gibi benimki de kendim için çok değerli, başkaları için çok değersiz.

bunun yanında içimde çığ gibi büyüyen ve göstermekte başarılı olamadığım bir sevgi besliyorum. çektiğim fiziksel acıları ve her saniye kendimle yaşıyor, kafamın içindeki sesi dinliyor olmak zorunda oluşumun yarattığı can sıkıntısını maalesef ki suratımda daima taşıyorum, bu nedenle de ne mutluluğuma ne sevgime insanları inandıramıyorum. dört sene önce hoşlandığım bir insanla yolda yürürken nasıl yer yarılıp da yerin dibine girecek kadar utanıyorsam bugün sevdiğim insanların gözünün içine baktığımda yine yok olmak istiyorum. ağızdan çıkan belki her cümleyi, her şakayı, her latifeyi dünyanın en kötü hakaretiymiş gibi algılayıp kendime işkence etmeyi bir kenara bırakamıyorum. olgunlaşamıyorum. hala annemin babamın mağazanın vitrinine bakmak için elimi bıraktığı anda ağlamaya başlayan kız çocuğundan farkım yok. ağladığımı görüp yanıma yaklaşan, nedenini soran her insana "kayboldum" cevabını veriyorum. "korkuyorum" diyebildiklerimin sayısı ise bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar sınırlı. annemle babamın nerede olduğunu sordukları anda ise elimle oldukları yeri işaret ederek "orada" diyorum. tabii ki ağladığım için üzülüp yanıma yaklaşan her insan şımarıklığımı farkedip hafifçe gülümseyerek yoluna devam ediyor. ben de kendi inatçı korkumda debelenip şımarıklığımı sürdüyorum. ne geri dönüp annemle babamın elini tutuyorum, ne de korkumu yenmek için bana gülümseyen o insanların yanında yürüyorum. 

insanlar zahmet edip bana bunu anlatmaya çalıştığında da asla gururumdan ödün vermeyip "her şeyin farkındayım" çok bilmişliğimi gözler önüne sermeyi de ihmal etmiyorum.